Celal Atik kimdir?
Celal Atik (1918 – 27 Nisan 1979 Ankara[kaynak belirtilmeli]), Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu Türk güreşçi.
1918 yılında Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesinin Gürden (Yazıkışla) köyünde doğan Atik; soyadını Mustafa Kemal Atatürk’ten almıştır. 1938 yılında düzenlenen Türkiye Şampiyonası’nda Atik’in çevik hareketlerinden dolayı onu seyretmekte olan Atatürk’ün “Sen çok atik bir pehlivansın, soyadın da Atik olsun” önerisinde bulunması sonucu, Celal “Doğan” olan soyadı “Atik” olarak değiştirilmiştir.
Oldukça başarılı bir kariyer geçiren Atik; 1940-1951 yılları arasında yapılan tüm ikili karşılaşmalarda rakiplerini yenmiştir. Güreşçilik kariyeri bittikten sonra da 1955 yılı ile 1979 yılları arasında Millî Takım Baş Antrenörlüğü yapmıştır.
41 Dakikada Altı Rakibini Yendi
67 kiloda Celal Atik, o dönem 15 dakika üzerinden yapılan karşılaşmalarda altı maçın beşini tuşla kazanırken, toplam 40.88 dakika güreşerek altın madalyaya ulaştı. Atik sırasıyla ABD’li William Koll’u 7:42’de, Hintli Singh’i 5:08’de, Güney Afrikalı Reis’i 4:20’de tuşla, Finli Sulo Leppaenen’i sayıyla, İtalyan Garibaldo Nizzola’yı 5:15’te, İsveçli Goesta Fraendfors’u 4:03’te tuşla yenerek şampiyon oldu. Atatürk’ün isteği üzerine 1938’de Atik soyadını alan güreşçimiz, serbestte 1946 Avrupa şampiyonluğu’na, 1949’da ikincisini ekledi. 1951’de Dünya şampiyonu oldu. Aynı zamanda iyi bir grekoromenci olan Celal Atik, bu stilde 1947’de Avrupa üçüncülüğünü, 1950’de Dünya ikinciliğini elde etti. 1971 yılına kadar milli takımlarımızda çeşitli görevlerde bulunan Atik, 1979 yılında yakalandığı karaciğer hastalığından kurtulamayarak hayata gözlerini yumdu.
Şükrü Gülesin’le birlikte futbolumuzun bir dönem değişmez sol açıklarından olan Fenerbahçeli Halit Deringör, 1948 Oyunlarıyla ilgili anısını aktarırken şöyle diyordu:
“Muharrem Candaş, Yaşar Doğu, Celal Atik yeşillik alanda birbirlerine, el ense çekip şakalaşıyorlardı. Uzun boylu, yakışıklı, Tarzan gibi düzgün vücutlu biri de onları kenardan izliyordu. Sonradan Amerikalı olduğunu öğrendiğimiz uzun boylu genç bizimkilerin güreşme teklifini kabul etti. Celal Atik’le güreşe başladılar. Amerikalı, bir oyunla Atik’i altına aldı. Celal Atik neye uğradığını şaşırdı. Sonra Celal, Amerikalı’yı altına aldı. Nuri Hoca’nın (Nurettin Boytorun) geldiğini görünce güreşi bıraktılar. İkisi de birbirlerine hayretle bakıyorlardı. Biraz İngilizcem olduğu için Amerikalı’nın söylediklerini anlayabiliyordum. ‘Kim bu adam, ayakları çok güçlü…’ diyordu. Celal Atik de eğer bu adam güreşçiyse canımıza okur diyordu. Empress Hall’da güreşleri izlerken Muharrem Candaş’ın rakibini görünce bu kez bizler hayretler içinde kalmıştık. Celal’le çayırda güreşen Amerikalı (Wittenberg), Muharrem’i yenen tek güreşçi oldu.”
Kimi kaynaklarda Futbol Milli Takımımızın 1948 Olimpiyatı kadrosunda yer aldığı görülen Halit Deringör bu çelişkiyi de şöyle anlatıyor: “1941’den beri milli takımın sol açığında ya rahmetli Şükrü Gülesin ya da ben oynuyordum. Şükrü, benden daha yapılıydı. Olimpiyat için milli takım aday kadrosuna alınmış, bir ay İstanbul Caddebostan’daki Marmara Yat Kulübü’nde kamp yapmıştık. Olimpiyat kafilesine adım bildirilmişti. Ancak son anda Ankaralıların oyunlarıyla, Vefalı Galip Haktanır’la ben kadrodan çıkarıldık. Gerekçe olarak, ‘Bir İngiliz takımıyla İstanbul’da yaptığımız maçta rakip takımın sağ bekini sakatlamamı, futbolcunun halen hastanede yatmasının tatsız olaylara yol açabileceğini’ gösterdiler. Yine o yılların efsane Fenerbahçesini yaratan Macar antrenör Ignar Molnar’ı da Londra’ya götürmediler. Takım antrenörsüz Olimpiyata gitti. Kulübüm de bu işe çok bozulmuştu. ‘Bu mesele Fenerbahçe’nin onur meselesidir. Seni biz Londra’ya göndereceğiz’ dediler. Futbol ayakkabılarımı yanıma almadan, ikinci kafileyle, güreşçilerle birlikte Londra’ya gittim.”
Güreşler sırasında Yaşar Doğu, Celal Atik ve Gazanfer Bilge’nin üç minderde, göz göze gelerek aynı anda rakiplerinin sırtlarını mindere yapıştırmaları salonda büyük tezahürata yol açıyordu.
1939 Grekoromen Avrupa ikincisi, 1940 Balkan Grekoromen, 1946 serbest, 1947 grekoromen Avrupa şampiyonu efsane güreşçimiz Yaşar Doğu, sırasıyla Hintli Bhangava’yı 2:58’de, İranlı Abbas Zandi’yi 4:05’te, Mısırlı Mustafa’yı 7:39’da, Macar Kalman Sovari’yi 7:04’te tuşla yendi. Tur atladı. Sürekli kaçak güreşen ABD’li Lealand Gilbert Jr. Merrill’i sayıyla ve Avustralyalı Richard Edward Gerrard’ı 6:45’te tuşla yenerek şampiyon oldu. Doğu, Londra’da altına uzandığında 35 yaşındaydı. Sporculuk kariyerine 1949’da (SB) üçüncü Avrupa şampiyonluğunu, 1951’de de Dünya şampiyonluğunu ekleyen Yaşar Doğu, 1961 yılında aramızdan ayrılışına kadar milli takımlarımızda antrenör ve yönetici olarak görev yaptı.
Türkiye Güreş Federasyonu’nca adına 1962 yılından itibaren uluslararası turnuva düzenleniyor.
Yaşar Doğu ile ilgili Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı yapan Yücel Seçkiner’den bir anıyı da eklemeyi unutmayalım: “O zamanlar Jandarmagücü’nün komutanıydım. Bir gün Gölbaşı’na gidiyordum. Rahmetli Yaşar Doğu ile karşılaştık. Bana nereye gittiğimi sordu. ‘Gölbaşı’na’ cevabını alınca, ‘Ben de oraya gidiyorum, istersen birlikte gidelim hocam’ dedi. Elinde bir çuvala doldurulmuş odunlar vardı. Birlikte yola çıktık. Yolda Yaşar Hoca’ya sordum: ‘Hayırdır hocam odunlarla ne yapacaksın?’ Milli Takım hocası Yaşar Doğu’nun cevabı: “Biraz sonra ciğerparelerim gelip antreman yapacaklar. Sonra duş almaları lazım. Bu odunları, sobayı yakıp, onlara su ısıtmak için yanımda götürüyorum” oldu. Gölbaşı’ndaki antreman yerine geldik. Yaşar hoca hemen pencereleri açtı, salonu havalandırmaya başladı. Sonra yanında getirdiği paketten iğne iplik çıkardı ve minderlerin kenarlarındaki yırtıkları dikmeye başladı. O zamanlar şimdiki gibi kaliteli minderler yoktu. Dediği söz şu oldu: “Antreman sırasında minderin yırtık bölümündeki toz ve pislikler güreşçilerin ağızlarına geliyor ve hastalanmalarına yol açıyor. Birilerinin bu yırtıkları dikmesi lazım. Bizim güreş ailemizde anne olmadığına göre, baba olarak benim dikmem icap eder ki, evlatlarım hastalanmasınlar…”
olimpiyat.org.tr